Merhaba sevgili okur! 🌟 Bugün size biraz tarih, biraz mizah, biraz da gündelik hayatın tuhaflıklarıyla harmanlanmış bir yazı getirdim. Hani bazen sorarız ya: “Yahudileri Türkiye’ye kim getirdi?” İşte tam da bu sorunun cevabını hem stratejik erkek aklı hem de empatik kadın bakışıyla eğlenceli bir sohbet havasında açığa çıkaralım dedim. Hazırsanız, kahvenizi alın, başlayalım!
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: “B Planı da Hazır!”
Tarih sahnesinde erkek figürleri düşünün: haritalarla oynayan, satranç tahtasında plan yapan, “bir ihtimal daha var” diyerek seçenek üreten tipler… 1492’de İspanya’dan sürülen Yahudiler için Osmanlı Sultanı II. Bayezid’in yaklaşımı da tam olarak buydu. Adam resmen dönemin “kriz yöneticisi”! Avrupa’dan kaçırılan yetenekli ve bilgili bir topluluğu ülkesine kabul ederek hem stratejik bir kazanım sağladı hem de “rekabet avantajı” elde etti.
Bir düşünün: Erkekler bugün market alışverişine giderken bile “hangi markette indirim var, hangi rota daha kısa, bu aldığımız peynir daha uzun süre dayanır mı?” diye hesap yapar. İşte II. Bayezid’in vizyonu da bu: “Adamlar bilgili, ticarette usta, bilimde ilerici; gelsinler, biz de faydalanalım.” Sonuç? Osmanlı’nın ekonomisi güçlendi, kültürü zenginleşti.
Kadınların Empatik Yaklaşımı: “Komşu Komşunun Külüne Muhtaçtır”
Şimdi biraz da kadınların gözünden bakalım. Empatiyi, ilişkileri ve insan odaklı bakışı elden bırakmazlar. Bir kadın gözüyle düşündüğümüzde, o dönemin Türkiye’si adeta kucak açan bir anne figürü gibi… Kapılarını çalmış bir topluluğu “Buyurun, soframıza oturun, bir tabak da sizin için var” diyerek içeri davet etti.
Kadınların “komşuluk ilişkileri”ne verdiği önem, Osmanlı’nın Yahudileri kabul edişinde de bir metafor gibi duruyor. Çünkü bu topraklarda yaşayanlar bilir: Ne kadar farklı olursak olalım, aynı sofrada ekmeği bölüşürüz. Biraz da bu yüzden Yahudiler sadece barınacak bir yer değil, yeni bir yuva bulmuş oldu.
Mizahın Gücü: Tarihi Dedikodular
Elbette bu tarihsel olayın biraz da magazin kısmı var. Hani günümüzde “yeni komşular taşındı, bakalım nasıl insanlar?” diye dedikodu yapılır ya… İşte 15. yüzyılda Osmanlı’da da muhtemelen şöyle muhabbetler dönüyordu:
— “Duydun mu, yeni aileler gelmiş?”
— “Evet ya, çok akıllıymış bunlar, bir de ticarette epey başarılıymışlar.”
— “Hah, iyi oldu vallahi, mahalleye renk katarlar.”
Yani, tarihi biraz günümüze uyarlarsak, Yahudilerin Türkiye’ye gelişini kocaman bir mahalle şenliğine benzetebiliriz.
Empati ve Stratejinin Ortak Noktası
Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımıyla kadınların empatik bakışını bir araya getirdiğinizde aslında ortaya çıkan şey şu: Hoşgörü ve ileri görüşlülük. Türkiye, tarih boyunca farklı kültürlere ev sahipliği yapmış bir ülke. Bu çeşitlilik de hem bilimde hem sanatta hem de ticarette büyük zenginlikler getirmiştir.
II. Bayezid’in “Onlar İspanya’da istenmiyor ama bize faydaları dokunur” demesi, aslında tam bir win-win durumu. Kadınların “önce insan” diyen bakışı da bu süreci toplumsal bir kaynaşmaya dönüştürdü.
Son Söz: Sizce Kim Getirdi?
“Yahudileri Türkiye’ye kim getirdi?” sorusunun resmi cevabı II. Bayezid olsa da, işin içinde strateji kadar empati, akıl kadar kalp var. Bir yanda plan yapan erkek vizyonu, diğer yanda kucak açan kadın sıcaklığı…
Peki siz ne dersiniz? Sizce tarihteki bu olay daha çok stratejik bir hamle miydi, yoksa empatik bir kucak açma mıydı? Yorumlarda buluşalım, beraber gülelim, tartışalım. Çünkü tarih dediğimiz şey, biraz da bugünkü gözlüklerimizle yeniden anlam kazanan bir hikâye değil midir?